İSTANBUL İLAHİYAT DARBEYE KARŞI
Fakültemiz Öğretim Üyeleri, Öğrencileri ve Aileleri 23 Temmuz 2016 Cumartesi Günü Saat 21.00'de Fatih Camii Avlusunda, Darbeye Karşı Tepkilerini Ortaya Koymak İçin Toplandı. Yrd. Doç. Dr. Mahmut Ay Hocamızın Sunumunu Yaptığı Program, Kur'ân-ı Kerim Tilavetiyle Başladı. İstanbul Üniversitesi Rektörü Sayın Prof. Dr. Mahmut AK'ın Onurlandırdığı Programda, Doç. Dr. Kerim Buladı, Prof. Dr. Zekeriya Güler, Prof. Dr. Mustafa Karataş Hocalarımız Konuşmalarını Yaptılar. Son Olarak Fakültemizin Dekanı Prof. Dr. Mürteza Bedir Hocamız, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Elemanlarının Basın Bildirisini Okudular.
Program Videosu:
http://youtu.be/_v4La41MpPU
Fotoğraflar:
Basın Bildirisi:
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ ÖĞRETİM ELEMANLARININ BASIN BİLDİRİSİ (23 TEMMUZ 2016)
Aziz Milletimiz!
Ülkemiz 15 Temmuz 2016 gecesi akıl almaz bir darbe teşebbüsüne maruz kaldı. Uluslararası şebekelerin tahrik ve tedbir ettiği işbirlikçiler tarafından din, hukuk ve evrensel ahlak ilkeleri yok sayılarak acımasızca masum insanlara saldırıldı ve üç yüze yakın insanımız katledildi. Milletimizin büyük fedakarlıklarla inşa ettiği kurumlar ve değerler tahrip edilmeye çalışıldı. Tarihimizin en çetin zamanında hatimlerle ve dualarla açılmış Meclis’imiz bombalandı. Saldırının en üzücü kısmı ise seçilen figüranlardı. Perde ardında saklananlar, boş vaatlerle kandırılmış, yoldan çıkartılmış insanları cepheye sürdüler. Bu ıstırabı daha çetin bir travmaya dönüştüren ise fitne, terör ve bozgunculuğun sözde akıl hocalarının yüce dinimizi kullanan kimseler olmasıydı.
Cumhurbaşkanımız ve hükümetimizin önderliğinde milletimiz, eşi benzerine rastlanmayacak bir kahramanlıkla insanlık değerlerine sahip çıkarak, dünyaya insan hakları ve demokrasi dersi verdi. İstanbul ve Ankara başta olmak üzere, ülkenin dört bir yanında canlarını veren insanlar sadece milletimizin değerlerini kurtarmadı; aynı zamanda insanlığın asırlardır bilim ve akılla inşa ettiği insanlık ve medeniyet değerlerini de korumuş oldular.
Aziz milletimiz!
Acımız büyük, öfkemiz derindir! Duygularımızın aklımızı perdelemesine izin vermeden Kuran-ı Kerim ve Sünnet’ten beslenen bilgi ışığında vaziyeti tahlil etmek zorundayız. Hadiselerin sebepleri üzerinde düşünmek ve sağlıklı neticelere ulaşmak, sadece hayati bir gereklilik değil; dinî ve ahlaki bir vecibedir de. Böyle bir tahlili yapmazsak bugün emperyalist güçlerle iş birliği içindeki “Fethullahçı terör örgütü” tarafından işlenen ihanet, yarın başkaları tarafından işlenecektir. Başta üniversiteler olmak üzere ülkemizdeki bütün bilim ve düşünce insanları ve aydınlar olarak yaşadığımız hadiseyi bütün boyutlarıyla ortaya koymazsak, ihanet bu toprakların kaderi olmaya devam edecektir.
Bu süreçte dinin temel değerlerinin nasıl ihlal edildiğini gördük. İslam ahlakının temel değerleri olan Allah’a teslimiyet, ihlas, doğruluk, merhamet, adalet, kardeşlik gibi kavramların basit menfaatler karşılığında nasıl tahrif edildiğine şahit olduk. İslam toplumsal hayatının temelini teşkil eden ahde vefa, dürüstlük, uhuvvet ve dostluğun içinin boşaltıldığını müşahede ettik. Her şeyden önemlisi bir kişi kültü(Bir kişinin kutsanması) üzerine kurulu takiyeciliğin ne büyük sorunlara yol açtığını tecrübe ettik.
Aziz Milletimiz!
Biz İstanbul İlahiyat Fakültesi hocaları olarak, çarenin doğru ve sahih bir din anlayışından geçtiğini düşünüyoruz. Geçmişte bu hususta yapılan ihmaller, seküler ve laikçi dayatmalar, dinî eğitimde ortaya çıkan boşluklar ülkemizde sakat din anlayışlarının yaygınlaşmasına yol açtı. Günümüz Türkiye’sinde karşılaştığımız en önemli sorun, sağlıklı ve sahih bir din anlayışının eksikliğidir. Bu amaçla Diyanet İşleri Başkanlığı, ilahiyat fakülteleri ve din eğitimi - öğretimi kurumları sahih bir din anlayışının öğretilmesi için ellerinden gelenin fazlasını yapmak zorundadır.
Aziz milletimiz!
Bu harekete şu veya bu niyetle katılmış, maddi ve manevi destek vermiş insanlara, özellikle de ilahiyat ve diyanet mensubu olanlarına sesleniyoruz: Artık hakikati görmek ve insanları uyarmak için neyi bekliyorsunuz? Bir milletin gözü önünde yaşanan ve çocuklarımızın belleğine kazınan bu hadiseyi tevil mi edeceksiniz? Bütün bu olanlara rağmen müslüman kamuoyundan hoşgörü, anlayış ve empati mi bekleyeceksiniz? “Teheccüt namazı kılan, nafile oruç tutan adanmış insanlar terör yapar mı?” diye ortalığı ayağa kaldıranlara soruyoruz: Siz söyleyin! Bu olan biteni siz nasıl izah ediyorsunuz? Siz bize ve insanlığa şunu açıklamak zorundasınız: Kişi kutsanması üzerine kurulu bir din anlayışını Kuran ve Sünnetin yerine nasıl geçirebildiniz? Bu takiyeci din anlayışını İslam’ın samimiyet ve doğruluk ilkesiyle nasıl uzlaştırıyorsunuz? Herşey apaçık ortada değil mi?
Aziz milletimiz!
Ülkemize yaşatılan bu sıkıntıları unutma hakkımız ve lüksümüz yoktur. Aklımızı körelten bir nefrete esir olmayacağız elbette; fakat merhametin bizi zaafa düşürmesine de izin vermeyeceğiz. Görevden kaçmak yok, görevi başkasına bırakmak, havale etmek hiç yok! Özgür insanlarız ve özgürlüğün göreve sahip çıkmak olduğuna inanıyoruz.
Biliniz ki, karanlıklar ne kadar yoğun olursa olsun şafağın sökmesi mukadderdir. Müslümanlar tarih boyunca yaşadıkları sıkıntılardan yeni değerler üreterek insanlık için bir umut adası inşa edebildiler. Bugün de milletimiz, üniversitesiyle, aydınlarıyla, kısaca bütün kurumlarıyla iş birliği yaparak bu değerlere sahip çıkacaktır. Bu topraklarda yaşayan insanlar olarak biliyor ve inanıyoruz ki: Biz insanlığın vicdanıyız. Bu vicdan susarsa, insanlık vicdanı da susmuş olacaktır.
Kamuoyuna saygılarımızla duyurulur!
İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Elemanları